Sosyal medya…Teknolojinin hayatımıza getirdiği en hareketli şey olsa gerek.Kimse olduğu gibi değil bu bir gerçek.En dürüst olanımız bile duygularını bu mecralarda ifade etmekte yanılgıya düşebiliyor değil mi? Ya da kendimizi öylesine kaptırıyoruz ki, bizimle birlikte olan insanlar yalnızca birkaç takipçi sayısından ibaret kalabiliyor. İnternetteki sorumluluğum gereği sosyal medyayı iyi analiz etmem ve kullanmam gerekse de itiraf etmeliyim ki nefret ediyorum.
Sosyal medyanın zaman zaman insanları örgütlemesi, organize etmesi adına çok güzel örnekler var.Bunu görmezden gelmek imkansız.Fakat duyguları, fikirleri sınırladığına inanıyorum.Bir insan, duygularını bir klavye üzerinden ifade edemez.En azından bunu yüz yüze konuşurken yaptığı gibi yapamaz.Söylenenler çok farklı anlaşılabilir, yazıda duygu olmaz.Ses tonu gibi değildir yazı.Her ne kadar dürüst olsa da samimiyetini yitirecektir.Evet, bir yerlerde mutlaka ses ileten uygulamalar ve sosyal ağlar da var.Fakat araya giren o teknolojik sesler, kendi sesinizi biraz boğmuyor mu? Bunu hiç denediniz mi sahiden? Örneğin sevdiğim birileri ile telefonda veya kamera üzerinden konuşmak benim için pek hoş bir durum olmamıştır.Araya teknolojinin girmesi ve karşımdakinin bir yerlerde birkaç byte data olduğunu bilmek çok farklı bir etki yaratıyor.
İnsanlar sosyal medyada çok rahat atıp tutabiliyor.Bu yazıyı okuyan sen, ben, başkaları, herkes…Bazen ister istemez bu hatalara düşebiliyor.Yahut sosyal medya “savaşlarına” çok sık rastlamıyor muyuz? Çünkü o yazılanlarda duygu yok.Karşımızdaki bunları espri maksadıyla mı söylüyor, üzgün mü, sinirli mi,ciddi mi, tedirgin mi bilmiyoruz.İstemsizce yazılandaki duygu eksikliğini bilinçaltında doldurup bu şekilde algılamayı tercih ediyoruz.Bu da iletişim kopukluğundaki en büyük sebep.140 karaktere sığdırılıyoruz.Bir fikri, duyguyu, düşünceyi 140 karaktere sığdırmak mümkün mü? Bu oldukça zor.
Bir mektup aldığınızı düşünün.Ya da bir kartpostal.Bunlar yıllarca saklanmaz mı? Yazdığınız günlükler eminim hala bir yerlerde duruyordur.Ya da en azından aklınıza geldiğinde bir duyguyu yaşattırıyordur mutlaka.Peki aynı şekilde internetten yazdığımız e-postalar neden aynı hazzı vermiyor? İkisinde de duyguyu sesli ifade etmek mümkün değil, öyle mi? Aslında tam olarak öyle söylenemez.Burada yazdığımız her şey tek tip.Belli bir yazı fontu var.Biz burada istediğimiz yazı tipini kullanabiliriz fakat hiçbiri bizim değil.Sizin yazınız çok daha özel.Bir mektuptaki yazıdan sizin o anki duygunuzu anlayabilir karşı taraf.Hatta belki de siz o satırları yazarken yaşadığınız ruh halini hisseder, yüz ifadenizi görür.Bu yüzden yazmak özel bir şey.Asla sanal değil.Ayrıca bu karşı tarafı önemsediğinizi de gösteren ciddi bir etken.”Ben, ellerimle hazırladım.Sanal değil bu.Tamamen benim ürünüm.” anlamına geliyor.
Hızlı tüketiyoruz her şeyi.Sanal ortamda da bu böyle.Yazdıklarımızı kısaltıyoruz.Emojiler türetiyoruz, saçma kelime kalıpları üretiyoruz.Siz hiç bir mektupta “asdasdasd” veya “eyw, tşk,tmm,ok,grşrz” gibi tabirlere rastladınız mı? Sanırım oldukça itici olurdu.İşte bu yüzden GERÇEKTEN yazmak, sanal ortamda, sosyal medyada duyguları dile getirmekten daha güçlü.Mutlaka, ama mutlaka bir şeyler yazın.Kendinize yazın gerekirse.Ama bu yazıdan sonra duygularınızı artık sosyal medya ile sınırlandırmayı bırakın.Hepimiz daha deriniz.Sanal ortamdaki bıraktığımız izden daha derin.Öyleyse buna inanıp bir an evvel kendimizi çok daha doğru ifade edebileceğimiz yerlere yönelmeliyiz.